Kendi kaderimi kendim tayin ederimcilerin İflas ettiği anlar...

Dün muhteşem bir kadınla tanıştım...
Sabaha kadar içtik.
Sabaha kadar hayatlarımızı konuştuk.
Sabaha kadar kader denilen şeyin ne tuhaf bir şey olduğunu düşündük.
Ahh kader!
İnanmak veya inanmamak nasıl de kendi “başarımıza” bağlı...
Başarmışsak, nasıl da küçümseriz..
Nasıl da “yok öyle bir şey” diye gürleriz.
Nasıl da “ben kendim yaptım her şeyi” diye havalar atarız.
Çok çalıştımlar...
Hiç hata yapmadıklar... Çok zekiyimler.. Hep doğru karar verdimler..
Kader de neymiş... Başarısızların “tesellisi” sadece.
Öyle mi?
16 yaşında, annen baban gözünün önünde trafik kazasında ölmüş, paramparça olmuş, iki küçük kız kardeşinle, kimsesiz, yapayalnız, beş parasız ortada kaldığında, üstelik bu kardeşlerin her ikisi de bir yıl sonra en ağırından şizofren olduğunda ne diyeceğiz peki?
Kuru bir “talihsizlik” mi? Hay Allah şanssızlık mı? Buzzzz gibi KADER işte!
Kendi kaderimi kendim tayin ederim kardeşim lobisinin iflas ettiği an budur işte.
Ne yaparsın ki? Ne yapabilirsin ki 16, 17 yaşında?
Aynı yaştaki kendi prenseslerinizi, prenslerinizi düşünün..
Bırak yemek yapmayı, daha bir tencere yemeği buzdolabından çıkartıp ısıtmayı beceremeyen...
Servis gecikince ödünüzün koptuğu, iki sokak ötesini bilmeyen...
Hayatında tek başına şehirler arası yolculuk yapmamış...
İki çorabını bir araya getiremeyen...
Bırak akıl hastası, sapa sağlam kardeşine bile göz kulak olamayan..
O hem kazık kadar hem de bebek gibi 16’lıklarınızı düşünün...
Getirin gözünüzün önüne...
Ne yaparlardı?
Ne yapabilirlerdi?
***
Kader.
Böyle kapak gibi çıkıverir işte ortaya..
Mitolojide tanrıça Fortuna vardır. Kader tanrıçasıdır. Bütün tanrıların üstündedir.
Jüpiter (Zeus) bile ağzının içine bakar. Dünyanın imparatoriçesi de derler.
Fortuna hem gelecek, hem servet manasına gelir. Elinde bir dümenle, kör ve bazen de peçeli olarak tasvir edilir.
Çünkü ne zaman ne yapacağı ve dümeni ne tarafa kırıvereceği hiç bilinmez, hesaplanamaz.
Üstelik kör de olduğu için insan ayrımı yapmaz, yapamaz... Biz de zaten “kör talih” demez miyiz?
Çark-ı felek dediğimiz de tam da budur. (Yarışma programı olmasından öte...)
Bu arada felek de çark demek aslında. Yani çarkın çarkı demiş oluyoruz çark-ı felek dediğimizde.
Feleğin çemberinden geçen de yine çemberin çemberinden geçmiş oluyor. Niçin bu kadar tekrar etmişiz çarkı, çemberi, dümeni bilinmez. Feleğin sillesini yiyen çarkın tokadını yemiş oluyor. “Felaket” kelimesi de felekten geliyor desem..

Yazımı Pasylas!

Bookmark and Share

0 Yorum:

Yorum Gönder

YORUMLARINIZI YAZMAYI UNUTMAYIN..